(...)yönümüzü kaybetmeden düzeyini düşüremeyeceğimiz fevkaladelik standa
Gombrich "uygarlık dediğimiz şey apaçık olmaktan ziyade örtük olan bir değer yargıları ağı olarak yorumlanabilir"itirafını yaparken kastettiği açıkça sanattaki hakiki büyüklüğü tanımlamanın,'ast' rollerindeki diğer akademisyenlerle karşılaştırıldığında gereğince yetişmiş,'uzman' sanat tarihçisinin işi olduğudur.Sanat tarihçisinin bakış açısı ve değerleri,kanonun nesnel gerçekliğine çok sahih biçimde uydukları için itibar edilir ve indirgenemezdir.Gombrich'in beyanı,bu nedenle,sanat tarihinin sanat eserleri kanonun sorgulanamaz değer ve büyüklüğü temsil ettiği kesinliğine dayanan klasik bir ilmi tarafsızlık savunmasıdır.(onun sanat tarihi ile bağlantısı olan hemen herkesin günümüzde bilmesi gereken story of art story kitabı hiçbir kadın sanatçı içermez.) Büyük sanatın kanonu ve onun hem sanat tarihindeki hem de sanat tarihi tarafından yapılan doğrulaması bu nedenle Batılı liberal- demokratik toplumun insancılığının ayrılmaz parçalarıdır.Bazı radikal sanat tarihçilerinin de'kurumsalliğın baskın olduğu' disiplin pratikleri ile bağlantılı özelliklerden sabıkalı olabileceği de eşit ölçüde söz konusu olabilir mi? Sözgelimi feministlerin 1970' lerde, cinsiyet cinsel kimlik ve temsil meselelerinden kaçınması ya da en düşük önemi verme eğilimi( geleneksel,Gombrichçi sanat tarihinin yaptığı gibi) nedeniyle Marksist sanat tarihine saldırıda bulunmaya başladıklarında işaret etmiştim.
Rifkin'in,feminist ve sömürgecilik karşıtı politikalar ve meselelerin,1970'lrrin alan içerisindeki gelişmelerde ön saflarında olduğu iddiası,Marksizmin (ya da her halükarda bu sıfatı taşıyan bir çalışmanın) radikal sanat tarihindeki yerinin örtülü bir eleştrisi olarak da okunabilir.Donald Preziosi ve Whitney Davis gibi eleştirmenlerin son dönemlerde yaptıkları Marksist sanat tarihi eleştrisi ki bu isimlerin ikisi de kendilerini geleneksel sanat tarihinin büyük bölümü ile bağlantılandirmak istemez-bu örtülü eleştiriyi açık hale getirir.Onların 'yapı dökümcü"duruşları dan . Marksist sanat tarihi, iddia ettikleri üzere, Gombrichçi sanat tarihi ile bağlantılı olanlar kadar kötü olan, dünya hakkındaki özcü yanılsamalara,ayrıca onun ve sanatın ülküselleştirilmesine dayanır.Davis'in eleştirisi kısmen,geniş ölçekli olarak psikoanalitik ilkeleri kullanan kendi analitik bakış açısından Marksist sınıf merkeziyetçiliği inancına yapılan bir meydan okumaya dayanır.Bu Marksizmin haklarında çoğunlukla sessiz kaldığı diğer toplumsal ve cinsel kimliklerin,tarihsel,kültürel ve sanatsal gelişmedeki önemini feminizmin yaptığı üzere- teşhis etmekle harmanlanmış tır.Davis,sözgelimi eşcinsellerin görsel temsiline ve onların toplumsal ve politik örgütlenmelerine özel bir ilgi göstermiştir.
Apaçık bir kimlik politikasından değil ancak,post yapısalcı felsefenin( özellikle Jacques Derida'nın eserlerinin) felsefî temelinden yola çıkaran bir bakış açısı ile yazan Preziosi,Marksizmi,Derida'nın ' sözmerkezcilik'dedigi kavramın yeni bir biçimi olarak itham eder.O bununla Marksizmin basitçe kendisinden önce baskın olan sanat tarihsel anlayışın ( disiplinin, gereğine uygun bir biçimde,sanatsal dehanın yüceltilmesi ve estetik niteliğin evrenselliği-tümelliğiyle ilgili olduğu inancı)yerine sınıf mücadelesinin merkeziliğine ve sanatın nihai belirleyicisinin sosyo ekonomik gelişmeler olduğuna olan inanca dayanan)bir diğerini koyduğunu kasteder.Hem Davis'in hem de Preziosi'nin hükümleri,açıkça belirtilmelidir ki,saldırıda bulunmayı istedikleri belirli bir duruşu ya da geleneği örneklendirmek için seçtikleri sınırlı kaynaklara dayalıdır.Bunu teslim etmek,bununla beraber,onların Marksist sanat tarihi üzerine anlaizlerinin basbayağı geçersiz olduklarına hükmetmek değildir. Davis on